29 Aralık 2013 Pazar

Sıkılan İnsana Örnek

Cnbc-e izler misiniz?


Dizilerini ve yayınladıkları filmleri takip eder misiniz? Sevdikleriniz var mıdır? Eminim vardır ve eminim birkaçını mutlaka izlemişsinizdir. Bu kanalın bir dergisi de var elbette.  Verdikleri ufak tefek hediyeler ya da sevdiğim dizilerle ilgili haberler için alırdım.

Geçen gün çekmecemi açtığımda birikmiş dergilerimi ve hediye olarak verdikleri takvimi gördüm. 2012,2013 takvimlerini üzerlerindeki sevdiğim dizilere ait resimler dolayısıyla atmaya kıyamamıştım.

Canım öyle sıkıldı ki, onları tek tek kestim. Sonra ipin ucunu kaçırdım, dergileri aldım kucağıma sevdiğim dizilerin, filmlerin, karakterlerin görüntüsünü buldukça oyarak aldım.



15 Aralık 2013 Pazar

Kitap Kokusu Zamanı

                                                                              


                                                                                       Gül ve Avcı





Yazar Adı: Asude

Yayınevi: Ephesus Yayınları

Türü: Historical

Yayın Tarihi: Ekim 2013

Sayfa Sayısı: 464


KONU:

Bir başkaldırıdır aşk... Önce isyancısını yıkar!

Bir Erkek...

Varlığı hem tehlikeli ve korkunç, hem de sonsuza değin güçlü ve korunaklı... Onun karşı konulmaz etkisine kapılan bir kadın sıcak bir gülüşüyle ısınabilir, mavi gözleriyle sonsuz bir denize açılabilir, siyah saçlarıyla zifiri bir geceye korkusuzca dalabilirdi. 

Ona yaklaşmak ise ateşe çırılçıplak yürümek demekti.

Bir Kadın...
Hem bir kraliçe kadar sarsılmaz, hem de titremeye hazır bir yaprak gibi ürkek ve utangaç... Bir erkeği masumiyetiyle prangasız tutsak edebilir, incindiğinde ise bütün dünyaya kafa tutabilirdi. Kalbi ve masumiyeti acımasızca ihlal edildiğinde artık onun için ateşe yürümek zamanı gelmişti. 


Kadın ateşten korkmuyordu, çünkü çoktan yanmıştı.

Evelyn Rosa Drummond, en değerli varlığı olan kalbini bu tehlikeli adama sunduğunda onun aşkına erişebileceğine inanmıştı. Oysa tüm varlığını emanet ettiği Harewood Dükü Julian Benedict Wharton tarafından bir fahişe olarak görülmek gibi korkunç bir yanılgının kurbanı olmuştu.

Ve talih, karşısına dayanılmaz bir intikam fırsatı çıkardı. Herkesin çekindiği bu tehditkâr ve gizemli adama yapılan cinayet suçlamasını ispatlayacaktı. Oysa Julian'ın en yakınına kadar sızmayı başardığında, kalbinin müthiş bir sınanmaya tabi tutulacağından habersizdi.

Gönlünü bir kez daha bu cazibeli adama kaptırmayacağına söz vermek ise gölgesine sığındığı bir yalandan öteye gidemeyecekti! 

(Tanıtım Bülteninden)

13 Aralık 2013 Cuma

Ve Moladayım!

Çevirimin de bitmesinin ardından... Moladayım!


Son zamanlarda pek kitap okuyamıyorum. Yazarların girdiği şu tıkanma dönemini okumakta yaşadım sanırım. Bu birazda çevirimin son günlerine yaklaşmamdan kaynaklandı kanımca ama okumak istemedim. Açıkçası son zamanlarda yazmak da çok zor geliyor.


 
Ve birkaç gün önce çevirim bitti.

Günahkarlar Turnede Serisi’nin 4. kitabı Wicked Beat’in çevirisini yapıyordum ve şükürler olsun kazasız belasızca sona erdi.

Bilmeyenler için Günahkarlar Turnede Serisi, Olivia Cunning’e ait bir eserdir. İlk kitabı Tutkulu Notalar ve ikinci kitabı Sert Rock Ephesus Yayınları’ndan çıktı. Üçüncü kitap, Ateşli Bilet’in bu ay içinde çıkması bekleniyor.

Her neyse… Bu arada bir diğer önemli konu da şeytanın bacağını sonunda kırmış olmam! Kitaplarla ilgili yapılan “beğen-paylaş” yarışmalarına katılıp elim boş döndüğümden artık katılmama kararı almıştım ama dayanamayıp Ütopik Kızların Günlüğü’nün yaptığı yarışmaya katılarak seksi blogger arkadaşlarımdan “Ella ve Micha’nın Sırrı” kitabını kazandım ve elime ulaştı.

Ondan sonrası birdenbire çorap söküğü gibi oldu sanırım. :)  Yarım kalan kitaplarımdan birisini bitirdim ve bir diğerinde de büyük bir gelişme kaydettim. Sanırım elimdeki birkaç yüzcük(!) kitap bitecek… Elimdeki “İlk Aşkım,” adlı kitap bittikten sonra (-ki bir ortaokul öğrencisi yazmış deseniz inanırım!-) Ella ve Micha’nın kapaklara yaraşan o sırrı neymiş bir öğreneceğim bakalım…

Yazıda da ilerleme kaydettim sayılır. Kurban: 13. Bakire için birazcık yazabildim. Üzerimdeki ölü toprağını atmama az kaldı sanırım. Birazcık daha silkinmek gerek…


Hadi inşallah diyelim!

Kitap Kokusu Zamanı



Dragon Kin Serisi’nin 1 ve 2. kitaplarını okuyup yorumladım. Üçüncü kitabı da yakında zamanda Ephesus Yayınları’ndan çıktı ama henüz alamadım. Yurtdışında serinin 6 kitabı çıktı ve 7.si de yazar tarafından hala yazılmakta… 



Dragon Kin Serisi (1) - EJDERİN AŞKI

YAZAR: G.A. Aiken

Yayınevi: Ephesus Yayınları

Türü: Fantastik

Sayfa Sayısı: 391

KONU:

İnsana dönüşebilen ejderhaların tutkulu aşk oyunlarıyla alev alacaksınız.

Kalbi bir ejderhaya, şehvetiyse kibirli bir şövalyeye aitti.

Bir gün bunların bir araya gelebileceğini kim hayal edebilirdi ki?

Despot ağabeyini öldürmenin peşindeki Kanlı Annwyl, kaderin onu sürüklediği olayların ortasında aşkı ve tutkuyu keşfediyor.

Kanlı Annwyl gibi bir lakaba sahip olmak, kadın bir savaşçı için de olsa, hiç kolay değildir. Erkekler ya korkuyla titrer ya da saygıyla selam verir.

Ama arada sırada bir erkekle, Yok edici Feraghus’la konuşabildiği gibi konuşabilmeyi arzulamaktadır.

Fakat ne yazık ki Fearghus bir ejderhadır. Büyük, pullu ve ölümcül.

Fearghus’un onu savaş için eğitmek üzere ayarladığı sert, küstah şövalyeye karşı uyanan duygularından çok farklı bir şekilde, Annwyl onunla kendini güvende hisseder. Günlerini onu vahşi, kuvvetli bir arzuyla dolduran adamla dövüşerek, gecelerini ise bir köyü sadece nefesiyle yıkabilecek sihirli bir varlıkla geçirerek harcayan Annwyl, hayatın daha da garipleşemeyeceğinden emindir.
Ama yanılıyordur...


6 Aralık 2013 Cuma

Geçmişin Tozunu Üfledim Anılarımın Üzerinden: Ben Üniversitedeyken {1}



Bir adamın kafasını ellerimin arasında tuttum…
… Ama kafa adamın bedenine bağlı değildi.



Şimdi dikkatinizi çektim değil mi? Sizlere üniversitedeki sınırlı sayıda üretilmiş ilginç anılarımdan birini anlatmak istiyorum :) Ama “Ay ben korkarım,” – “Midem bulanır,” – “Dayanamam,” diyorsanız ve yaşınız küçükse okumayın.



Üniversite 1. sınıftayım ve Anatomi dersindeyiz. Tıp Fakültesi’nden gelen hocamız bizi laboratuara götürecek, hepimiz giymişiz jilet gibi bembeyaz önlükleri, bekliyoruz. Neyse deney fareleri gibi düştük peş peşe gidiyoruz.

Hoca herkes getirdiği maskelerle eldivenleri taksın dedi. Maskeyle bile yarım saat kalabiliyorsun içeride.  Çünkü kadavraların içinde tutulduğu su (formaldehit) feci bir koku yayıyor ve patır patır bayıltıyor :) Eldivenlerde… Şey… Bilirsiniz işte, dokunmak için.

İçeri girdik. Yetmiş tane kız. Herkes bir yerde elbet. Hocamızda erkek. İçerdeki birkaç tıp öğrencisini yolladı dışarı, ben gittim morarmış bir bedene bakıyorum, hoca geldi üzerini kapattı hemen. “Siz ona bakmayacaksınız,” diye. Meğer daha kısa süre olmuş, biz de aceminin önde gideniyiz ya korkutmak istemiyor. Yedi yıllık olana götürdü bizi.

Kemik, kas kalmış sadece. Deri pek yok. “Elleyin, dokuyu hissedin,” dedi. Bizde başladık o yanı bu yanı ellemeye. Hoca tek tek kasların, kemiklerin adını söylüyor, bize gösteriyor soruyordu. Karın kısmını göstererek kafası dedi, işte kafadaki kemikleri saydı bizim kızlar. Bakıyorum bakıyorum, bana görünen kafa falan yok orada… Allah Allah dedim, vardır bir hayır.

Kadavranın sadece ellerinin içinde deri vardı ve göğsünden yukarısı hala yeşil bezle örtülüydü. Hoca “Gel sen şurada dur, ben kemikleri getireceğim, kurcalama ortalığı” dedi.  İyi peki, dedim.

5 Aralık 2013 Perşembe

Tavsiye Sepeti: Geceni Şenlendirecek Bir Film!

 

 İlk Eşler Kulübü - The First Wives Club




    “The First Wives Club” Oscar’a aday gösterilmiş, 3 ödül ve 3 adaylığı olan bir film… Üniversiteden ortak bir arkadaşlarının ölümü nedeniyle bir araya gelen 3 boşanmış kadın, kendilerini daha genç kadınlar yüzünden boşayan kocalarından intikam almaya karar verir. 



Orijinal Adı : The First Wives Club 
Yönetmen : Hugh Wilson
 
Oyuncular : Goldie Hawn, Bette Midler, Diane Keaton
 
Yapım : 1996
 
Tür: Komedi
 




Yorum:

Aslında bu filmi küçükken izlemiştim sanırım ama biraz daha olgunlaşınca izlemek… bambaşka! Mükemmel bir filmdi. Zaten filmdeki yardımcı oyuncular bile sonradan Oscar almış veya aday olmuş büyük oyuncular. Tam yatmak üzereyken fark ettim filmi ve hemen durdum. Ne kanalı değiştirebildim, ne de fişi çekmek için kalktığım halde o fişi çekebildim… Yattığımda saat 5’e geliyordu :)

Üniversitedeyken çok yakın olan dört kız birbirimize zor zamanlarda yardım edeceğiz, ayrılmayacağız sözleriyle üniversiteyi bitirir ve elbette zamanla koparlar. Birisi zaten zengindir. Bir diğeri oyuncu olur ve kocası onu daha genç bir kadın için terk eder. Bir diğeri tam bir ev hanımıdır ve kocası onu da daha genç bir kadın için terk eder. Sonuncu kadın ise sessiz, sakin, kimseyi üzmemeye çalışan Polyanna kılıklı hatun da kocasının kendini aldattığını öğrenir. Öyle böyle birisiyle değil hem de! Hele birde adamın bunu otel odasında söylediği kısım! Ayyy! Verseler boğardım herifi!

3 Aralık 2013 Salı

Kitap Yorumu: Jamie Mcguire - Araf



Jamie Mcguire - Araf Kitap Kapağı
       



                Kitap Adı: Araf (Providence #1)
                Yazar: Jamie Mcguire
                Çeviri: Nergis Karababa
                Yayıncı: Yabancı Yayınları
                Sayfa Sayısı: 504





Kitabın Konusu:


IŞIĞIN OLDUĞU YERDE, KARANLIK DA VARDIR.

Nina, babasının ölümüyle kendisini Providenceta varlığından hiç haberdar olmadığı bambaşka bir dünyanın içinde bulur. Babasının cenazesinin olduğu gün otobüs durağında tesadüfen karşılaştığına inandığı çekici, karşı konulamaz Jared ile yakınlaşmasıysa Ninanın hayatını tamamen altüst eder.

Jared ile Ninanın birbirlerine âşık olmaları işleri tamamen zora sokar. Jared, Ninayı sadece babasının düşmanları olan insanlardan değil, kendi soyundan olan yarı meleklerle Cehennemdeki Şeytanlardan da korumak zorunda kalır. Jared ile Ninanın birlikte olabilmek için kaderlerine karşı gelip düşmanlarını alt etmeleri gerekir.

Tatlı Bela ve Ayaklı Bela romanlarıyla olay yaratan
Jamie McGuire, bu kez farklı bir seriyle karşımıza çıkıyor.

Providence üçlemesinin ilk romanı Araf, devamını merakla bekleyeceğiniz fantastik bir aşka sahne oluyor.


1 Aralık 2013 Pazar

Sadece Yaşa...





Üniversiteye giderken berbat bir dört sene yaşadım.

İlk yıl yaşadığım o heyecan, o sevgi, merak her şey bir bir öldü içimde. Dersler desen ağırlaştırılmış lise gibi... Okul desen kampüsün içinde bile değil. Derslere olan ilgimi kaybettikçe okumaya, yazmaya yoğunlaştım daha çok. Ara sıra o uzaklardaki diyarlara, hayal dünyama gittiğimde pek sıkıntı yaratmazdı hocalarım. Üniversite hayatımın ne kadar iç karartıcı ve iğrenç olduğunu başka bir gün konuşuruz... Benim şimdi söylemek istediğim bir şeyler var sizlere :) 

Ben o karanlık dönemde bir şey yazmıştım. O zamanlar farkında olmadan, düşünmeden, kelimelerin ne anlama geldiğini fark etmeden karaladım. O an oraya neyin uygun olduğunu belirleyen elimdi sanki. Şimdilerde fark ediyorum ki kendime resmen hayallerinin peşinden koş diye haykıran bir çağrıymış o :))

Şiir okumaktan nefret ederim. Daha önce hiç şiir de yazmadım açıkçası. Ne kadar kişisel ve içsel bir şey olduğunu sanırım kendiniz bir tane yazıncaya kadar anlayamıyorsunuz. Kimsenin görmesine izin vermediğiniz o gizi, süsleyerek herkese gösteriyorsunuz. Garip...

Size o şiiri yollayacağım. Güç verir umarım :)

---***---

SADECE YAŞA

Hayatın gerçekleri, almasın yaşama sevincini…
Yaşa… İnadına yaşa
Hayatı temiz yaşa, gerektiğinde gözyaşlarınla yıka.
Hayatı özgür yaşa, kimsenin elini tutmasına gerek duymadan,
Görerek ve bilerek yaşa, kapatma gözlerini korktuğunda
İnadına biraz daha aç ve onunla yüzleş
Ve asla savaşmaktan korkma, hayallerinden korkma,
Hayallerinin gerçekleştiğini hayal etmektense asla vazgeçme,
Sihri yok etme!
Unutma hissettiğin kadar özgürsündür hayatta,
İnadına hisset…
Gerçekleştiğini hisset ve gerçekleşmiş gibi yaşa hayallerin.
Mutlu ol veya mutlu olacak ufak bir sebep bul kendine
Gitmekten korkma,
Terk etmekten korkma…
Kusursuzluğu bekleme, kusurluğu yarat!
Özgür ol!
Kanatlarını barışa açmışsın gibi huzurlu…
Yaşa ama ölmekten de korkma.
Sadece yaşa…

T. Özkat

30 Kasım 2013 Cumartesi

Bir Cumartesi Rüyası (mı Acaba?)

Ne Okuyorum?



Herkes okuyor diye merak edip başladığım bir kitap Araf. Yazarı Jamie McGuire. Çoğu kişinin beğendiği ama benim o kadar da sevmediğim Tatlı Bela kitabının yazarı.

Açıkçası bu kitaba da arka kapak yazısını okumadan başladım ve fantastik olduğunu 150. sayfadan sonra öğrendim, yaşadığım şaşkınlığı anlatıp da kendimi utandırmak istemem doğrusu. Sizin için arka kapak yazısını atayım bari. Bitince kitap yorumumu paylaşırım elbette.

Konusu:


Işığın olduğu yerde, karanlık da vardır.

Nina, babasının ölümüyle kendisini Providence'ta varlığından hiç haberdar olmadığı bambaşka bir dünyanın içinde bulur. Babasının cenazesinin olduğu gün otobüs durağında tesadüfen karşılaştığına inandığı çekici, karşı konulamaz Jared ile yakınlaşmasıysa Nina'nın hayatını tamamen altüst eder.

Jared ile Nina'nın birbirlerine âşık olmaları işleri tamamen zora sokar. Jared, Nina'yı sadece babasının düşmanları olan insanlardan değil, kendi soyundan olan yarı meleklerle Cehennem'deki Şeytanlar'dan da korumak zorunda kalır. Jared ile Nina'nın birlikte olabilmek için kaderlerine karşı gelip düşmanlarını alt etmeleri gerekir.

Tatlı Bela ve Ayaklı Bela romanlarıyla olay yaratan Jamie McGuire, bu kez farklı bir seriyle karşımıza çıkıyor.

Providence üçlemesinin ilk romanı Araf, devamını merakla bekleyeceğiniz fantastik bir aşka sahne oluyor. 
(Tanıtım Bülteninden)


Ne Çeviriyorum?



Bilenler bilmeyenlere duyursun, ben bir çevirmenim :) Günahkarlar Turnede Serisi'nin 4. kitabı Wicked Beat (Ahlaksız Ritim)'i çeviriyorum. Sanırım 320. sayfadayım ve çok az zamanım kaldı :) Bu seriyi çok seviyorum. Erotica olmasından ötürü değil. Arkadaşlıkları güzel ve bana aşık olduğum grubu hatırlatıyor. (Bir gün ondan bahsederiz ;))

29 Kasım 2013 Cuma

Bardak Yetmez Helkiyle Verin!

Son zamanlarda aklım...



Hem karışık, hem çok durgun, hem çok kimsesiz, hem çok kalabalık, hem çok sessiz, hem de çok gürültülü...

Atanamayan bir ebe olmanın yanında özel hastanelerde de çalışmak istemeyince bildiğin vasıfsız işçi olarak kalıyorsun... Bir kere sadece sekreter olabilirim sanırım... Şu iş arama sitelerine girmeye çok korkuyorum. Kendimi yalnızca gereksiz hissetmemi sağlıyorlar.

Bunun yanında severek yaptığım ama bana bir peni (!) bile kazandırmayan çevirmenlikle uğraşıyorum. Bu kafamı hem meşgul, hem de fazla sessiz hale getiriyor... 

Bir yandan da bir kitap yazmaya çalışıyor, onu da beceremiyorum...

Artı, artık işe gir ısrarlarına değinmiyorum bile...

Birde bunun evde otura otura alınan kiloları var! 

Yaradanın gücüne gitmesin de verdim mi eksiksiz veriyor yarabbim.

Bu tür durumlarda sanırım en büyük desteğim, huzurum, biriciğim, diş düşmanı kahvemden başkası kalmıyor geriye. Bilir misiniz bilmem ama bizim oralarda (Tokat'ın bir köyü) büyük kovalara "helki" derler... Böyle aşırı içsel dumur yaşadığım dönemler bardak yetmiyor bana! Helkiyle verin şu zıkkımı diyorum. 

Yine de yetmiyor. Huzursuzluk geçmiyor...

Ama şu uçsuz bucaksız, "Aha şu iki kaşımın ortasındaki ağrı," denilen anatomik bölgemdeki ağrıyı şıp diye kesiveriyor. Eh bu da bir şeydir.

Sanırım zamanı geldi. Helkimi getirin bana!





27 Kasım 2013 Çarşamba

Meraklı Kedi Yazmayı Özledi!

Bu Kedinin Derdi Ne?

İnternet camiasındaki yazarların facebook öncesi ve sonrası mekanları




Facebook döneminden önce ve sonra diye ikiye ayrılıyor sanırım internet camiasındaki yazarların mekanları... Benim facebook öncesinde takıldığım site ve forumlar, orada yayımlanan ve benim yayımladığım yazılar... Özlüyorum. Salak saçma yazmayı da, başka yerlerde olmayı da.

Kitap blogger'larını falan kıskandığımdan değil canım... Sadece kendi kendime bir şeyler yazmayı özlüyorum. İzlediğim, dinlediğim, okuduğum, yazdığım, bayıldığım, sevmediğim şeyleri paylaşmayı...

Blog konusunda feci bilgisiz, cahil, kimsesiz ve yalnızım :) Pek umurumda  değil tabii bu. Beni engellemeye yetmiyor. Almanca bilmediğim halde Rammstein şarkılarını sevip kimi zaman duygulanıyor, kimi zaman öfkeleniyorum... Yapacak bir şey yok. Anlamasam da basit haliyle, kabataslak bir şeyleri deneye deneye öğrenirim elbet.

Henüz yirmi dört yaşında olmama rağmen teknolojik gelişimimi durdurdum. Dokunmatik ekranlı telefonlar, instagram, hatta twitter... Hiçbirisini anlamıyorum. Evet, mesaj yazmayı öğretmeye çalıştığınız babaanneniz kadar bilgisizim bu konuda. iPad'im falan da yok valla. Bıraksalar daktiloyla da yazarım. Yok yok, bunu fazla salladım. İnterneti ve oradan edindiğim arkadaşlarımı seviyorum.

Her neyse... Bu da benim deneme yazım olsun da nasıl göründüğüne bir bakayım... Üzerinde oynamalar yapabileyim.