4 Mayıs 2014 Pazar

Riley Hart - Broken Pieces


RILEY HART - BROKEN PIECES


Dili: İngilizce
Sayfa Sayısı: 339
Tür: Gay Romance, Gay Erotica


KONU:


Üç kırık parça bir bütün edebilir mi? 

Josiah Evans, ailesini kaybeden bir yetimdir. Tatlı, utangaç ve yardımseverdir. Sevilmekten başka hiçbir şeyi istememektedir.

Mateo Sanchez bir çete liderinin oğludur. Her şeyi görmüş geçirmiştir ve yapılması gereken her ne olursa olsun yapmakta asla tereddüt etmez.

Tristan Croft, kendi dünyasına hükmedebilmek için en aşağıdan tırnaklarıyla kazıyarak çıkmış varlıklı bir avukattır. Bir daha kendisinden başka hiç kimseye asla güvenmeyecektir.

Birbirinden tamamen farklı üç adam...ve yine de, yaşamları kesiştikçe içlerindeki fırtınayı dindirecek sıradışı dengeyi birbirlerinde bulurlar ve hayal edemeyecekleri kadar ateşli alevleri tutuştururlar.
Eşsizce üç farklı şekilde anlatılan ve on yıllık bir sürede geçen BROKEN PIECES üç yaralı ruhun iyileşmesini, en hoş olmayan yerlerde- ve birbirlerinde aşkı bulmalarını konu alan bir yolculuk.



Konunun Çevirisi bana aittir.


***

YORUMUM:

Eğer ki, ana karakterlerden bir tanesi kadın olsaydı, bu kitap öyle bir beğenilirdi ki! Yazarın kalemi, anlatımı öylesine güzeldi ki! İlk kez gey romantizmi okudum. Aslında açıp bakmazdım bile konusu ne diye, fakat bir arkadaşım kafa bulmak için yolladı. Ben de, "Aa ilk iki bölümünü atmışlar, bir bakayım," dedim gülerek. Ama aklımda direkt erotizm olan iğrenç bir kitap vardı.

Ama öyle değildi işte... Acıyı bu kadar gerçekçi yazması beni o kadar şaşırttı ki. Karakterleri böylesine net, kusursuz çizgilerle çizmesi... Kitaptan çok bir resim gibi geldi okuduğum kısımlar... 

Josiah'ın evlatlık olduğu aileye birisi daha gelir, adı Mateo'dur. Josiah narin yapılı, hafif kız gibi davranan, aslında öyle değil de çok kırılgan ruhu olan bir çocuk. İyilik, kuşlar, böcekler gibi... 

Mateo'ysa bir demir gibi, kaya gibi. Hem fiziksel olarak, hem de karakter olarak. Halbuki içinde o da o kadar yaralı ki! İkisinin de yaşları küçük henüz. 17-18 yaşlarındalar... Konuda da belirttiği gibi bu on yıllık bir süreci kapsıyor... 

İkisi aynı odada kalıyorlar, Josiah Mateo'yla arkadaş olmaya çalışıyor. Mateo, okulda Josiah'la dalga geçenlere ağızlarının payını veriyor. Bir şekilde bu kırılganlık, naiflik onu çekiyor. Josiah ona satranç oynamayı öğretiyor... Bir şekilde o kadar çok olay oluyor ki... Mateo, onun zarar görmemesi için onu istemediğini söylüyor... Babasının mafya babası olduğundan bahsetmiş miydim? Adam hapisten yönetmeye devam ediyor...

Josiah, Mateo'yla birlikte kurdukları hayalleri tek başına gerçekleştiriyor... Her sabah kuşlara yem atıyor deniz kenarında, bir kafede çalışıyor...

Daha sonra bir şekilde Josiah ile tanışan Avukat Tristan da, tıpkı Mateo gibi alfa erkekti. Ama o kadar yaralı, başından o kadar olaylar geçmiş bir adamdı ki... CEO kılıklı, obsesif, insomniası olan, yaşı Josiah'tan biraz da olsa büyük, kendinden başka hiç kimseye güvenmeyen bir adam...

İçindeki aşkı çok sevdim, okumam o yüzdendir. Küçük detaylarını sevdim. Mesela Teo ve Josiah'ın arasının ısınmasını sağlayan şey satranç ve bu satranç detayı azalmadı. Hatta Teo ona doğum günü için bir Vezir bir yonttu. 

Tristan'ın Jay'de sevdiği şeyse her gün aksatmadan kuşları beslemesi... Böyle ufak şeyler işte...



***


TRISTAN

“Bu sabah beşte çalışıyorum. Uyuyamadın mı?”

“Ben asla uyuyamıyorum. Aman sen yürüyüşe gitmediğin ya da kuşlarını beslemediğin bir sabahı kaçırma… Çok sadıksın.”

Josiah omzunu silkti. “İstediğim için yapıyorum, mecbur olduğum için değil. Şimdi yem atmama güveniyorlar ve onları yüzüstü bırakamam.”

Tüm süre boyunca ne yapacağını düşündükten sonra Tristan kendi kendine sövdü. Rüyası ona hayatta nerede durduğunu hatırlatmıştı, yine de ilerledi ve Josiah’ın yanaklarını avuçladı. “Senin yüzüstü bırakıldığın gibi mi?”

Hiç tereddüt yoktu. Yalnız büyük, dürüst gözlerle bakarken, “Evet,” dedi J. “Ama ben de sadakati gördüm. Pek sık değildi, yalnızca birkaç kişidendi. Ama gerçekten şikayet edemem.”

Parmaklar bileğe. Bir, iki, üç, dört, beş. Yüce İsa, bu adam onu gerçekten öldürecekti. Tristan kenara çekildi, fakat Josiah uzandı ve ceketinin kolunu yakaladı. “Benimle birlikte gelecek misin?” diye sordu.

Tristan gözlerini kapattı ve cevapladı, “Evet.”

Bu, tekrar sabah yürüyüşlerinin başlangıcı oldu. Tristan her gün gidemiyordu, fakat yapabildiğinde gidiyordu. Gidemediğindeyse, özlüyordu.



***


Rüzgar çıktı ve Josiah’ın saçını yüzüne doğru uçurdu. Tristan neredeyse geriye doğru itecekti, fakat insanlar saçına dokunduğunda Josiah’ın ne kadar rahatsız olduğunu hatırlayarak durdu.

Bu kez saçını yüzünden geriye doğru iten Josiah’ın kendisiydi. Tristan kendini, “Hoşuma gidiyor. Uzatmana memnunum,” derken buldu. Kendine bunu söylediğine odaklanma izni vermedi, sadece Josiah’ın cevabını bekledi.

“Eskiden daha sarıydı. Bu kadar koyu olarak uzayacağını beklemiyordum.”

(Tristan )Bir alev göğsüne yerleşti. Bir antacid’i olmasını dileyerek eliyle göğsünü ovaladı. Saçı, Josiah’ın eski sevgilisiyle ilgili olması gereken bir durumdu. Bunu anlamak için Josiah’ın ona söylemesine gerek yoktu.


***


“Farklısın ve bunu biliyorsun. O adam kimse, onunla tanışmak isterim.”

Josiah’ı buraya getirme, annesiyle tanıştırma, Tristan’ın olmasını izin verdiği şeyi görmesi düşüncesi midesini bulandırdı. “Kimse yok. Ve beni bir kadınla tanıştırmaya niyetli olduğunu sanıyordum?”

“Birinin olmasını istiyordum. Eğer fark etmediysen, dışarıya pek çıkmıyorum. Isabel gördüğüm tek insan.”

Annesi gülümsedi, fakat Tristan gülümsemedi. Bu hiç de komik değildi.

“Sadece beni birkaç dakikalığına güldüremez misin? Kimsenin olmadığına inanacağım, fakat anlat bana… eğer olsaydı, o adam nasıl olurdu? Sen benim oğlumsun. Sen mutlu olabiliyormuşsun gibi davranmak istiyorum. Her şeyi mahvetmemişim gibi davranmak istiyorum.”

Tristan başını eğip bileğine baktı. Parmağı yerine gözleriyle nabzını saptamaya çalıştı. Bum bum bum bum. Tüm düşüncelerinin kapısını kapattı. Sadece konuştu…ve hissetti. “Nazik olurdu, sadık. Fark ettiğinden daha güçlü. Herkesin düşündüğünden daha cesur. Kahveyi ve yemek pişirmeyi severdi. Yürüyüş yapmaktan hoşlanırdı, ve her zaman kuşları beslerdi.”

Annesi uzandı ve elini tuttu. “Bu kulağa güzel geliyor. O kulağa güzel geliyor.”

Tristan annesinin elini sıkarak karşılık verdi. “Öyle olurdu.”


***




Titrek parmaklarla telefonu açtı. “Merhaba?”

“Siz kimsiniz?” Yumaşak, kadınsı bir ses sordu.

“Josiah. Tristan’ın bir arkadaşıyım.” Düşünceler aklında dönmeye başladı. Bu Tristan’ın annesiydi. Josiah’ın bu konuda tek bir şüphesi bile yoktu.

“Tristan orada mı? Cevap vermedi. O her zaman telefonuna cevap verir ve ben endişelendim.”

“O iyi. İşte. Sanırım telefonunu düşürmüş. Ona ulaşamıyorum çünkü bugün mahkemede, fakat ofisine gideceğim ve ona ulaştırabilecekler mi göreceğim.”

Hattın diğer ucunda rahatsızlık verecek kadar uzayan bir sessizlik oldu.

“Bir sorun mu var?” diye sordu sonun Josiah. “Eğer bulmamı isterseniz onu bulurum. Bulmamı isteyeceğini biliyorum. Telefonunu bıraktığı için zaten kendine çok kızacak.”

Başka bir duraklama daha… “Sen o’sun değil mi? Yürümeyi seven ve kuşları besleyen?”

***


Puanım: 4 Kelebek


5 yorum:

  1. Yaa yorumundan sonra çok merak ettim. Keşke çevrilme durumu olsa :(.

    YanıtlaSil
  2. Bu kitabin cevrilmemesine izin veremeyiz!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Normal eroticalara bile neler diyorlar, buna izin verileceğini hiç sanmam :) Benim attığım kısımlarda arkadaşlarıma yollamak için yalap şalap çevirdiğim yerler :)

      Sil
  3. O zaman napip edip e-book unu almaliyiz <_<

    YanıtlaSil